Saturday, January 1, 2022

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ve HELSİNKİ ÜNİVERSİTESİ

 

ENTERESAN ANILAR,  HELSİNKİ ÜNİVERSİTESİ



Geçen Ağustosta Helsinki Üniversitesi yabancı öğrenci yetkilisinin rehberliğinde Fen Fakültesini ziyaret etmiştim. Biyokimya bölüm başkanı profesör Jorma Erkama ve Kimya bölüm başkanı profesör Osmo Mäkitie ile görüşmüş ve öğrenimimime Helsinki’de devam etme imkanlarını sormuştum.  

İki hoca da bana:İngilizceyi yeterli derecede öğrenmişsin. Hacettepe Üniversitesinde bir sömester daha temel bilimler okuyup iyi notlar alırsan, buraya transfer imkanı olabilir. Bunun için okuduğun dersleri ve aldığın notları gösteren ingilizce transkript belgesini bize yollaman gerekir demişlerdi.

Helsinki Üniversitesini iyice aklıma koymuştum. Ayrıca Hacettepe Üniversitesi rektörü profesör İhsan Doğramacı hocanın Kayseri’de kurmakta olduğu Gevher Nesibe Tıp Fakültesine de başvurmuştum. Oradan da umutluydum ve haber bekliyordum.


Copyright©2021 All rights reserved –Tüm hakları saklıdır

ÖZEL DİŞÇİLİK VE ECZACILIK FAKÜLTESİ

Bir gün arkadaşlarımla okul çıkışı Hacettepe’den Ulus’a yürürken Hergele meydanın yukarısında yeni kurulmuş olan Özel Eczacılık ve Özel Diş Hekimliği Fakültelerini ziyaret ettik ve yetkililerle görüştük. Hacettepe Biyolojide okuduğumuzu söyleyince Temel Bilimler okuduğumuz için yılbaşından sonra eczacılık veya diş hekimliği bölümlerine yatay geçiş yapabileceğimiz söylendi. Ayrıca özel okul ücretini taksitle ödeme imkanı olduğunu söyleyip, elimizle başvuru formlarını verdiler.

Dişçilik ilgi alanım değildi, klinik eczacılık ilgimi çekiyordu, ama benim aklımda Helsinki Üniversitesi olduğundan bu özel okullara başvurmayı düşünmedim. Hacettepe’den bir arkadaşım Özel Eczacılık fakültesine diğeri de Özel Diş Hekimliği fakültesi girdiler. Kaderin cilvesi olarak bu özel fakülteler iki yıl sonra devletleştirilip Ankara Gazi Üniversitesine bağlanacak ve öğrencilerin okul ücreti ödemesine gerek kalmayacaktı!  

Copyright © 2021 All rights reserved – Tüm hakları saklıdır

 BİYOLOJİ BÖLÜM BAŞKANI PROF ALTAN GÜNALP

Ben kendimi Helsinki Üniversitesine odaklamıştım. Temel bilimler matematik, biyoloji, fizik ve kimya derslerini dikkatle dinliyor ve sınavlara çalışıyordum. Amacım ortanın üstü seviyede notlar alaraki iyi bir transkript elde etmekti.

Yılsonundan evvel Biyoloji Bölüm başkanımız profesör Altan Günalp ile görüşüHelsinki Üniversitesi ve Kayseri Tıp Fakültesi hakkında düşüncelerini sordum. 

"Not ortalaman iyi sayılır. Biz sana detaylı bir ingilizce transkript düzenleriz. Umarım Helsinki Üniversitesine transferin gerçekleşir. Ben senin yerinde olsam giderdim" dedi ve ekledi: ”Avrupa’da devlet okulları ücretsiz olabilir, ama yaşam  giderleri yüksek. Burs veya kredi alabilirsen iyi olur”.

ÖNÜNDE ZOR BİR SEÇİM VAR

Aksi halde akşamları part-time çalışman gerekebilir ve eğitime konsantre olman zorlaşır. Ayrıca Kayseri Tıp Fakültesine yatay geçiş başvurun önümüzdeki bahara sonuçlanır. İki seçenek de olumlu sonuçlanırsa önünde zor bir seçim olacak!” dedi.

Copyright © 2021 All rights reserved – Tüm hakları saklıdır

Yılsonunda Hacettepe Üniversitesinden aldığım transkripti ve doldurduğum yabancı öğrenci başvuru formunu büyük bir zarfa koyup iadeli taahhütlü Finlandiya'ya postaladım. Bir ay sonra postadan gelen sarı zarfı açtım ve Helsinki Üniversitesi Kimya Fakültesi 2.sınıfına kabul edildiğimi okuyunca sevinçten havalara uçtum. Dünyalar benim oldu!

Burstan söz edilmiyordu, ama zarfın içinde Votk Finlandiya Devlet Öğrenci deteği ve bankadan ”opintolaina” öğrenim kredisi başvuru formları vardı. Bu dokümanları Helsinki’ye vardıktan sonra doldurup bavurmak gerekiyordu.

AİLEM BENİ VAZGEÇİREMEDİ

Hacettepe’deki başta Altan hoca, tüm öğretmenlerimle ve arkadaşlarımla vedalaştım. Evde durum kritik ve vahimdi. Babam gönülsüz olarak gerekli evrakları tamamlama yardımcı oluyordu, ama benimle fazla konuşmuyordu. Annem ise evimi terkedip Finlandiya’ya gitmeme çok üzülüyordu.

”Nasıl olur da Hacettepe gibi güzel bir okulu bırakıp, 2000 kilometre kuzeydeki soğuk ülkeye gideceksin evladım” diyordu. Ayrıca yaşlı gözlerle ”Kayseri’de yeni kurulan Tıp Fakültesine gireceğin içime doğdu oğlum, gel vazgeç bu işten!” dedi, ama beni vazgeçiremedi.

Helsinki Üniversitesi Rektörlük, Foto Linda Tammisto

HELSİNKİ ÜNİVERSİTESİNE KAYIT OLDUM

1971 Şubat ayında Finlandiya'ya gittim ve Helsinki Üniversitesinin Hallituskatu'daki kimya bölümüne kayıt yaptırıp derslere girmeye başladım. Dersler genellikle Fince, ama kitaplarımız ingilizce idi.

Hocalarım sınavlarda benim için ingilizce sorular hazırlıyorlardı. Okulda ingilizce ile idare edebiliyordum, ama bazı dilbilgisi kuralları, sözleri ve sesleri Türkçeye andıran Fince dilini öğrenmek zorundaydım. Akşamları Üniversitenin Finnish for Foreigners Fince dil kursuna başladım.

Zamanla herşey yoluna girmeye başladı. Başvurmuş olduğum Votk Valtion Opintotukikeskus ve bankadan olumlu haberler geldi: Finlandiya Devleti Öğrenci Destek Kurumundan sömester başına bir miktar geri ödemesiz öğrenim desteği ve SYP Suomen Yhdyspankki bankasından düşük faizli öğrenim kredisine hak kazanmıştım! Devletin verdiği ”Opintoraha” denilen öğrenim desteğinin bir kısmını hemen çekip ingiliz ve amerikan malı pahalı ders kitaplarımı ısmarladım ve kendime yeni giysiler aldım.

 
HÜ Porthania binası Foto Ismo Copyright©2021 All rights reserved–Tüm hakları saklıdır

TÜRKİYE’DEN İYİ HABER GELDİ

Finlandiya’ya geldikten bir ay sonra sonra Hacettepe’den hem iyi hem de üzücü bir haber aldım. Kayseri’de yeni kurulan Tıp Fakültesine yatay geçişte ismim yedek listede yayınlanmıştı. Bir hafta içinde Kayseri’ye gidip kayıt yaptırmam gerekiyordu. Hayalimin okulu tıbbiyeye kabul edildiğime sevindim, ama gidemeyeceğim için üzüldüm. Bu da bana kaderin bir cilvesi idi!

Yaşamım boyunca hatırlayınca ahh deyip içimi çektiğim iki olay var: Birincisi Münih’te her türlü imkanım varken Avrupa’nın seçkin okullarından Münih Üniversitesine başvurmamak, ikincisi de Kayseri Tıp Fakültesine girmeye hak kazandığım halde gidememek!

ÖĞRENCİ YURDU HOAS ESPOO

Üniversitenin Öğrenci Yurtları vakfı Hoas’a ait Espoo Kirstinmäki yerleşkesinde üç odalı dairede iki Finli erkek öğrenci ile beraber kaldık. Mutfak ve banyomuz ortaktı. Salona üçümüzün ortak aldığı TV ve benim Nikon kameram çalındı. Üçümüz de birbirimizden şüphelenmeye başladık. Bir an evvel bu öğrenci evinden çıkmak istiyordum. Emlakçı yardımıyla şehir merkezine 5 km batısında bir ada olan Lauttasaari’de Isokaari caddesinde bir villanın bahçesindeki garajın alt katındaki tek odayı kiraladım.

Foto Ismo Copyright©2021 All rights reserved-Tüm hakları saklıdır

HELSİNKİ LAUTTASAARİ ADASINDA VİLLA

Evsahibim Finlandiya’nın büyük bir kağıt fabrikasının satış müdürü bey, eşi ve küçük kızıyla ABD’den yeni dönmüştü. Ara sıra beni evine kahve içmeye çağırıyordu. Bir keresinde kızının Amerika’da doğduğu için aldığı Amerikan pasaportunu gösterip, ”Nevertheless she is Finnish -yine de kızım Finli” demişti. 

Ben onunla Fince konuşarak pratik yapmaya çalışıyorken o da ilginç bir şekilde benimle amerikan ingilizcesi konuşuyordu. En çok söylediği ”nevertheless” sözü hayatım boyunca aklımda kaldı ve bu sözü işitince hep o eski evsahibimi hatırlarım.

Yıllar önce Finlandiya’ya ilk geldiğimde tanışmış olduğum Mersinli Kasım ağabey bir gün beni kaptıkaçtı modeli yeni Volvosuyla eve bıraktı. Bakayım nasıl bir evde kalıyorsun diye bahçedeki ”Otomobil garajının altındaki odama” gelip baktı.

 ”Helsinki’nin güzide Lauttasaari adasındaki bir villanın garajının altında kalmana üzüldüm; benim Helsinki’de kiralık dairelerim var. Kiracılarımdan biri çıkar çıkmaz oraya taşınabilirsin” dedi


Copyright©2021 All rights reserved-Tüm hakları saklıdır

KASIM AĞABEYİN DAİRESİ VE EV ARKADAŞIM NAİM

Bir süre sonra Lauttasaari’de adı bende Mr Nevertheless olarak kalmış beyin bahçe içindeki kulübesinden Mersinli Kasım ağabeyin Fleminginkatu, Kallio adresindeki 1+1 dairesine taşındım. Bir süre sonra yanıma Naim adında aşçı bir arkadaş da taşındı. Naim, canayakın ve kalender bir kişiliğe sahip arkadaştı, ama akşam işten gelince yoğun tütün kullanıyordu. Kışın soğuktan pencereyi açamadığım için evde dumanaltında kalıyordum…

Helsinki Üniversitesi Kimya departmanda öğrenime devam ediyordum. Okulda hocalar ve arkadaşlarım birinci adım Ismail’i kısaltıp bana aynı zamanda Fince bir isim olan Ismo olarak hitap ediyorlardı. Finnish for foreigners kurslarına katıldığım için Finceyi konuşabiliyordum ve sınavlara artık Fince giriyordum.

ABC KAMYON EHLİYETİ ALDIM

Kimya Fakültesi Hallituskatudan Kaisaniemi‘deki Vuorikatuya taşındı. Fen Fakülteleri birkaç yıl sonra şehir dışındaki Viikki’de inşa edilen yeni kampüse taşınacaktı. Helsinki Üniversitesinde sınıf geçmek yerine ders geçmek sistemi vardı. Yoğun çalışanlar yüksek lisans eğitimini 4 yılda, benim gibi hem çalışıp hem okuyanlar da 5-6 yılda tamamlıyorlardı. Asistanlarımız Matti Karhu ve Osmo Simonen sağ olsunlar bana destek verdiler.

Aynı kursları aldığımız sınıf arkadaşlarım Pena (Bengt) ja Veli-Matti ile yakın dost olmuştuk. Sınıf arkadaşlarım ile bazen Salı akşamları Üniversite kimliği gösteren öğrencilere çay ve peynirli sandviç ikram edilen Hämäläisten Talo’ya (Hämis) T-ilta ve bazen de FBBM’nin ve Milli Müze’nin yanındaki Ostrobotnia (Botta)’da opiskelija klübüne canlı müzik dinlemeye giderdik.


Copyright©2021 All rights reserved-Tüm hakları saklıdır

HELSİNKİ ELEKTRİK KURUMUNDA İŞE GİRDİM

Üniversitede son yıl eksik sınavlarımı ve laboratuvar çalışmalarımı tamamlarken Helsinki Belediyesine bağlı Elektrik kurumuna ait Salmisaari Enerji santralına laborant aranıyor ilanına başvurdum. Iş görüşmesinde: ”İş deneyimim yok, ama burada yapılan rutin kimyasal işlemleri biz okulda iki yıldır yapıyoruz” deyince  beni hemen işe aldılar.

Hayatımda ilk defa iyi bir maaşla düzenli bir işe giridm. İlk maaşımla kendime yeni giysiler ve çamaşırlar aldım. Ayrıca işyeri yemekhanesinde lezzetli öğle yemeği veriliyordu. Menüde domuz varsa, benim için peynirli sandviç veya domatesli omlet hazırlıyorlardı. İşyerinin şefi bayan Elli Landström’e adının türkçedeki anlamını söyleyince gülerek ben zaten ”fifty” -elli yaşındayım dedi ve tüm elemanlar gülüştük!

HELSİNKİ ÜNİVERSİTESİNDEN MEZUN OLDUM

En sonunda gerekli tüm dersleri, sınavları ve laboratuvar çalışmalarını tamamladım. Profesörün verdiği boratlar, boraks ve borik asit konulu yazılı sunduğum Fince tezim kabul edildi ve nihayet 1971 yılında başladığım Helsinki Üniversitesinden 1977 yılında Kimya Yüksek Lisans derecesiyle kimyager olarak mezun oldum ve Bachelor of Science diplomamı aldım.

Mezun olduğum gün Helsinki'de yaşayan birkaç Türk'ün gittiği Café Colibri'ye gidip tüm arkadaşlarıma kahve ve "kanelipulla" -tarçınlı çörek ısmarladım.


70'lerde Helsinki'de Türklerin gittiği Café Colibri
Copyright©2021 All rights reserved-Tüm hakları saklıdır


                                    Copyright©2021 All rights reserved-Tüm hakları saklıdır



Wednesday, June 30, 2021

ADANALI YAŞAR KEMAL İLE HELSİNKİ 1975

            Dünyaca ünlü yazar Yaşar Kemal ile Helsinki, 1975     
           Copyright © 2021 All rights reserved - Tüm hakları saklıdır

Helsinki Üniversitesinde son sınıfa başlamıştım. Bir gün Türkiye Büyükelçiliğinden telefon geldi. Büyükelçinin sekreteri, gelecek hafta Türkiye'den o zamanın dünyaca tanınmış, Nobel ödülüne aday yazar Yaşar Kemal'in Helsinki'ye geleceğini; 3 günlük ziyaret sırasında Finlandiya TV ve radyosunda yapılacak programlara tercüman aradıklarını ve müsait olup olmadığımı sordu. 

Büyükelçilik bütçesinin kısıtlı olduğunu, ama kitapları Fince yayınlayan Tammi Yayınevinin basın toplantısı ve kitapçıdaki imza merasimi için ayrıca tercümanlık ücreti ödeyeceğini bildirdi... Lisedeyken edebiyat öğretmenimizin önerisi üzerine İnce Memed'i okumaya başlamış, ama yarıda bırakmıştım. Heyecanlandım, büyükelçinin sekreteri Finli hanıma "bu benim içim büyük bir onur, yayınevinin ödemesi bana yeter" dedim ve bu iş teklifini memnuniyetle kabul ettim. 

DÜNYACA ÜNLÜ YAZAR YAŞAR KEMAL GELDİ

Büyükelçi Türk yazarın gelişte Helsinki Havalaanı VIP salonundan alınmasını organize etmiş. Ben de karşılamaya gittim, karşılayanlar arasında en son kişi olarak kendimi tanıttım ve elini sıktım, "Hoşgeldiniz Yaşar bey" dedim. Bana döndü ve dedi ki: "arkadaş ben bey mey değilim, Toroslardan Anavarza yaylasından gelen bir abinim senin. Onun için bana Yaşarkemal de, tamam mı?"

Yayınevi, Milli Müzenin ilerisindeki Continental Hotelde oda ayırtmış, Yaşar Kemal ve eşi Tilda hanım ile orada kaldılar. Ertesi gün Radyo, TV, yayınevi, Basın Toplantısı derken zaman su gibi aktı. Yaşarkemalin söylediklerini Finceye çevirdim. Sorulan soruları Türkçeye çevirdim. Onunla dost oldum. Yayınevinin verdiği akşam yemeğinde hayatımda ilk defa pembe balık (Somon balığı) yedim...

CUMHURİYET GAZETESİ

Son sabah otele vardığımda lobide oturmuş gazete okuyarak beni bekliyordu.  Selamlaştık, sefirin hanımı Yaşarkemalin eşini otelden almış müze gezdirmeye ve diplomat eşlerinin toplantısına götürmüştü. "Doğum yeriniz Adana mı?" diye sordum. Yaşarkemal, "Torosların yayla köyünde doğmuşum ama köklerim dünyanın en mavi gölü olan Van'dadır" dedi ve elindeki Cumhuriyet'i uzattı: al, sonra okursun dedi. 

Üç günlük samimiyete güvenerek, sağol o gazete bana ağır geliyor, yazılanları anlamakta zorluk çekiyorum dedim. "Bana bak Ismail: rumca politika, arapça siyaset her gazetede var, Tercüman'da da var, Son Havadis'te de!". Ben de ona "Haklısın benim Ahmet dedem de sözünü ettiğin o iki gazeteyi okur, ama ben Milliyetin spor sayfasından şaşmam" dedim. 

 
     Hotel Marski, Helsinki - Copyright © 2021 All rights reserved - Tüm hakları saklıdır

HELSİNKİ ŞEHİR GEZİSİ

Gazeteyi masaya bıraktı, "bugün bana Helsinki merkezindeki önemli binaları ve heykelleri göstermeni isterim, sonra da biraz alışveriş yapalım" dedi ve meşhur Mannerheimin caddesine çıktık. Kansallismuseo, Milli Müze ve Eduskunta, FBMM önünden yürüyerek 15 dakikada Helsinki merkezine indik. BioRex sineması karşısında Mareşal Mannerheim'in atlı heykelinin önünde durup Yaşarkemal'e 1918'de kurulan genç Finlandiya Cumhuriyetinin tarihini kısaca özetledim ve o dikkatle dinledi.

"Demek ki Ruslar, 2.dünya savaşında Almanya'nın yanında 5 yıl savaşıp Eylül 1944'de teslim olunca işgal ettikleri stratejik konumdaki Finlandiya'dan birkaç yıl sonra çekilmişler! Rus lider Nikita Kruşçef ile kişisel dostluk kurup, onu Rus ordusunun Finlandiya'dan çekilmesi konusunda ikna eden cumhurbaşkanı Urho Kekkonen'i takdir etmek gerek" dedi.

Kolmen Sepän patsas, Üç demirci heykeline uzun uzun baktı ve "bu bana işçiler arasındaki dayanışmayı anımsattı" dedi.  İsveç Tiyatrosunun arkasında Esplanad Parkındaki ünlü şair Eino Leino'nun heykelinin önünde resmini çekmemi istedi. Yemyeşil parkın içinde geçip Baltık Denizi Sahilindeki Kauppatori pazaryerine ulaştık. 

Buradaki çadırlı kahvede oturup mola verdik. Kahve ile tarçınlı çörek yerken, ben şu beyaz ve kırmızı gemilerin İsveç'in Stockholm limanına gittiğini söyleyince, "Helsinki'ye bir daha gelirsem, bu gemilerle Stockholm'e gitmek isterim" dedi.

Cumhurbaşkanı sarayının, İsveç Elçiliğinin ve Helsinki Belediyesinin önünden geçip Aleksander caddesine yürüdük. Stockmann'a gelmeden yolun solundaki Finlandiya'nin ünlü gümüş mağazası Kalevala'nın vitrinine göz attı ve "içeri girelim mi? "dedi. 

Beğendiği gümüş kolyelerden iki adet alacağım deyince ben de "kime" diye sordum. "Sana ne kardeşim" diyerek beni tersledi. Ben "kusura bakma, gayri ihtiyari sordum" deyince, "tamam Ismail kardeş sana söylerim, ama ölümü öp, aramızda kalsın" dedi ve kolyeleri kimlere aldığını açıkladı! Yaşarkemal 2015'de rahmetli olup öteki dünyaya göçtü, ama bu sır bende kalacak!

Öğle yemeği için 1970'lerde Finlandiya'nın en büyük ve prestijli mağazası Stockmann'ın üst katındaki Cafe'ye çıktık. Yemek yerken bir yandan da çocukken bir kazada sağ gözünü kaybettiğini, gençliğinde ırgatlık, amelebaşılık ve bekçilik yaptığını; yazarlığa başladıktan sonra yazdıklarından dolayı birkaç kere mahpusa girip çıktığını anlattı. 

Çok güzel Osmaniye fıkraları anlattığım için her hapise girdiğimde, çoğu hırsız, dolandırıcı ve katil olan kader arkadaşlarım bana "Hoşgeldin Yaşarkemal, seni özledik derler" dedi.

Kemal'in Helsinkideki bir dostuna yazdığı mektup. Tuula Baytaş'ın izniyle
Copyright©2022 All rights reserved

Amcam yaşındaki Yaşar Kemal ile Helsinki'de dolu dolu geçirdiğim üç günden bu güzel hatıralar kaldı. Uzun boylu, kilolu ve dobra dobra bir adamdı. Son akşam vedalaşırken bana sordu: "yahu sen bu tuhaf Fince dilini nasıl öğrendin, sözlük kullanıyor musun?" Ben de: "kitapçılarda Fince-Türkçe sözlük aradım, bulamadım" deyince, "hah işte o ilk sözlüğü sen yaz" dedi. 

Istanbul'a geldiğinde Cağaloğlunda beni bul, sana matbaa ayarlarım ve benim yayınevim sana karaborsadan kuşe kağıt da temin eder" dedi! Bu Adanalı rahmetli yazar Yaşarkemalin önerisi hayatımda yeni bir sayfa açtı: Yazarlığa başlayacaktım...  

 Copyright © 2021 All rights reserved - Tüm hakları saklıdır

Sunday, June 20, 2021

ÖLÜM FİLMLERDEKİ GİBİ DEĞİLDİR - DEATH IS NOT LIKE IN MOVIES

Bir insanın son nefesini verip ölmesi, sinema filmlerinde gösterildiği gibi değilmiş! Ölmek üzere olan yakınımın yanında olup hiç bir şey yapamadan seyretmek, asla unutulmayacak şekilde acı verici, çok korkunç bir olay. Ve çocukluğumdan beri beni rahatsız eden birinci elden bir deneyimim var.

Annemin ağabeyi Hasan Akdur dayım, biz Ulus otobüs durağında 8 numaralı Keçiören otobüsünü beklerken yanıbaşımda can verdi. Ben 13 yaşındaydım ve o 50'li yaşlarının sonlarındaydı. Hasan dayı, zayıf olmasa da kilolu değildi ama gençliğinde çok rakı içermiş ve aşırı derecede tütün tüketirmiş. Yaşlanınca içkiyi bıraktı, ama o devirde şehirlerde yaşayan erkeklerin çoğunun kullandığı tütün tiryakiliğinden kurtulamadı. Günde 10-12 fincan kapkara Türk kahvesi içerdi. Şimdi düşününce kalp krizinin köşede Hasan dayımı beklediğini görebiliyorum… Ve ecel dayıma o güneşli bir akşamüstü Ankara'nın işlek merkezlerinden biri olan Ulus'ta bir otobüs durağında benim yanımda rastgeldi!

George Floyd gibi “nefes alamıyorum” dedi ve sırtüstü yere düştü. Gözleri geri döndü ve zor nefes almaya başladı. Boğazından hırıltı ve homurdanma sesleri geliyordu. Sonra bacakları yarı yukarı kıvrıldı, seğirdi ve birkaç defa havayı tekmeledi. Sanırım dayım son nefesini veriyor diye düşündüm…

Otobüs durağında bir kaos yaşandı: bekleyenlerin bir kısmı etrafa toplanmış, kimi endişeyle izliyor, "kimi telaşla su getirip, kolonya var mı? "diye soruyordu… Bir genç ağabey delicesine dayımın gömleğinin üst düğmesini çözmeye çalışıyordu. Ben orada  hıçkıra hıçkıra ağlamaktan başka ne yapacağımı bilmiyordum. O devirde (1959 sanırım) açıkçası kimse ilk yardım, CPR ve ağızdan ağıza yapay solunum yardımı gibi canlandırma, ilkyardım teknikleri bilinmiyordu.

Kalabalıktan bir adam önümüzdeki Çankırı caddesine fırladı ve geçen bir taksiyi durdurdu. Durakta bekleyen insanların yardımıyla dayımı yerden kaldırıp taksiye bindirdiler ve şoförden bizi en yakın hastane olan Numune Hastanesi'ne götürmesini istediler. Dayımı taksinin arka koltuğuna yatırırlarken onun yattığı yerde küçük bir idrar birikintisi farkettim. Taksinin ön koltuğuna bindim. Şoför klakson çalarak son hızla hastaneye giderken arkadaki dayım sessiz ve hareketsizdi.

Hastaneye geldiğimizde dayımı muayene ettiler ve doktorlar "maalesef çok geç, Allah rahmet eylesin dediler. Dedem hastaneye gelmeden yolda can vermişti. Bir doktor amca bana, “oğlum evine git ve anne babana buraya gelmelerini söyle, ölüm raporunu imzalamaları gerekiyor dedi.

O günlerde herkesin evinde telefon yoktu. Ayrıca taksi tutacak param da yoktu. Bu yüzden anneme olanları anlatabilmek için hastaneden eve 3-4 km yolu ağlayarak ve koşarak gittim ve kapıyı açan anneme “anne, dayım öldü“ dedim. Annem elini başına koyup “Ah Hasan ağabeyim benim” diyerek hıçkırmaya başladı…

Ben evde kaldım, annem babamın işyerinden alıp beraberce hastaneye gitti. Geçirdiğim büyük şoktan sonra çok sevdiğim dayıma veda etmek için hastaneye gitmeye cesaretim kalmamıştı. Bu şimdi pişman olduğum bir şey! 

Copyright Hal Aral © 2021 All rights reserved - Tüm hakları saklıdır


                          Hasan dedemin kabri - Copyright © 2021 All rights reserved    

DEATH IS NOT LIKE IN MOVIES

The way a person dies is nothing like as we are shown in motion pictures. It is more painful, very graphic, and horrible. And I have a first-hand experience that haunts me since my childhood.

My mother’s older brother uncle Hasan, (Hasan Dayı) died from a heart attack when we were waiting for the bus. I was 13 and he was in his late 50s. Uncle Hasan was not overweight, although not slim, but he used to drink a lot of raki and wine, and used to smoke a lot, he was a real chain smoker. He quit drinking later when he got older but couldn't quit smoking as most of the men smoked tobacco those years... He used to drink those strong Turkish coffees in one slurp, and probably more than ten fincan (Turkish coffee cup) every day. Now I can see that heart attack was waiting for Uncle Hasan around the corner! And that day came one sunny afternoon at a bus stop in Ulus, a busy centrum of Ankara.

He said, “I cannot breathe”, like George Floyd, and fell on the ground on his back. His eyes rolled back and started gasping for air. Loud noises were coming from the throat, scary wheezing, grunting sounds. Then his legs were curled half-up, twitching, and sporadically kicking the air. I think he was giving his last breath.

People waiting in the bus stop gathered around, some watching with horror, others fetching water and asking if anyone has cologne. Another person was madly trying to undo his top shirt button. And there I was did not know what to do other than sobbing. In those days (1959 I think) obviously nobody knew first aid, CCPR and mouth-to-mouth resuscitation.

A man from the crowd jumped out to the Çankırı street and stopped a passing-by taxi, with the help of others they put him in and asked the driver to take us to Numune Hastanesi, the nearest hospital. When they bundled him to the taxi, there was a small pool of urine on the ground where he was lying. I set in the front. On the way to the hospital, my uncle at the back was quiet and motionless.

When we arrived at the hospital doctors checked him and said to me: too late! He was already dead… They ordered me to get my parents to fill out some papers. In those days there were no telephones in everyone’s home and certainly no mobile phones. I also did not have money to hire a taxi. So, I had to run 3-4 km from hospital to home to let my mother know what happened.

I did not have the courage to go to the hospital to say a final goodbye. This is something I regret now.   -Hal Aral, Sydney

Copyright Hal Aral © 2021 All rights reserved - Tüm hakları saklıdır